Gözyaşı, ter gibi dışa salgılanan bezlerin tersine, endokrin salgı bezlerinin salgıları, bedenin iç organlarında kullanılır. Bu bezlerin salgıladıkları hormonlar, birbirlerinin çalışmalarından, sinir sisteminden, üreme sisteminden kişilik yapımızın oluşmasından ve bedenimizin bir çok faaliyetinden sorumludur. Belli başlı endokrin salgı bezleri; epifiz–şef salgı bezi-, hipofiz, paratiroit, tiroit, timüs, adrenaller, pankreas ve üreme salgı bezleridir. Bir çok salgı bezinin varlığı, nasıl çalıştıkları, ne işe yaradıkları, bedeni ve zihni nasıl etkiledikleri henüz tam olarak modern tıp tarafından keşfedilmemiştir. Fakat bilinen şudur ki bu bezler; kişiliğimizi oluşturmakta ve bedenimizin sağlıklı ya da hastalıklı olmasını belirlemektedir.
Hormon salgılarının düzensizliği yüzünden; dar görüşlülük, bencillik, nefret, acımasızlık, baişkalarında sürekli hata bulma çabası gibi bir çok olumsuz davranış ortaya çıkar.
Hormon salgılarının düzensizliği yüzünden; dar görüşlülük, bencillik, nefret, acımasızlık, baişkalarında sürekli hata bulma çabası gibi bir çok olumsuz davranış ortaya çıkar.
Bu psikolojik etkiler aynı zamanda bedendeki bir çok hastalığında kaynağıdır.
İşte yoga bilimi, gerek nefes çalışmaları, gerek asana denilen beden hareketleri ve de gerekse meditasyonla, hormonlarımızın dengeli çalışmasını sağlayarak bizde sağlıklı bir beden ve zihin fizyolojisi yaratır. Bunun için yediğimiz yiyeceklerden oluşan hücrelerimiz, sürekli düşündüğümüz şeylerin belirlediği kişiliğimiz, bizim davranış şeklimizi de belirler.
İşte yoga bilimi, gerek nefes çalışmaları, gerek asana denilen beden hareketleri ve de gerekse meditasyonla, hormonlarımızın dengeli çalışmasını sağlayarak bizde sağlıklı bir beden ve zihin fizyolojisi yaratır. Bunun için yediğimiz yiyeceklerden oluşan hücrelerimiz, sürekli düşündüğümüz şeylerin belirlediği kişiliğimiz, bizim davranış şeklimizi de belirler.
Sağlıklı zihin… Sağlıklı beden… Sağlıklı Psikoloji…
Ve sağlıklı eylem…
Mitokondriler ve yoga
Yoga asanaları ve nefes çalışmaları bizi ‘ihtiyarlık hastalığı’ndan kurtarır. Böylece yaşlanma süreci yavaşlar. Moleküler biyoloji alanındaki son araştırmalar, yaşlanmayı tetikleyen en önemli unsurlardan birinin, hücrelerin enerji santralleri olan mitokondriler olduğunu kanıtlamıştır. Yunanca, mitos: iplik/ chondros/ tane-buğday anlamına gelir. Milyarlarca yıl öncesinin bakterisi olan mitokondriler bazı canlıların oksijenli solunuma geçmesinden sonra hücrelerin enerji santralleri olmuştur.Yediğimiz besinlerin takip ettiği yol mitokondrilerde enerjiye dönüşürken ortaya çıkan serbest radikaller oksitlenmeye neden olur. Bu aynı bir çivinin paslanması gibidir. Enerji santralarının ortaya çıkardığı bu oksitlemenin etkisi; kandan damarlara, kaslardan kemiklere kadar bütün bedende kendini yaşlanma olarak gösterir. Bu biyolojik saatimizin doğal işleyişidir. Yaşlanma sürecinde mitokondrilerdeki DNA bozunması da (mutasyon) giderek hızlanır. Aynı bir bebeğin hızla büyümesi gibi, ileri yaşlarda da zincirleme reaksiyon sonucu hızlı bir yaşlanma sürecine gireriz. Yanlış beslenme, hareketsizlik, stres, sigara gibi alışkanlıklar bedenimizin en alt birimleri olan DNA ların bozunma sürecini katlayarak erken yaşlanmaya başlarız. İşte doğru ve sistemli yapılan yoga çalışmaları hücrenin bir organeli olan mitokondrilerdeki DNA bozunmasını en asgari ölçülere indirerek biyolojik saatin çalışmasını yavaşlatır. Çok saniyemiz az saniye olur, yavaş yavaş yaş alırız. İleri yaşlarda bile sağlam bir omurgamız, dinç bir bedenimiz olur. Yapılan deneyler sonucu serbest radikallerin ortaya çıkışını azaltmanın sloganı da;
‘ az kalori çok yaşam’ dır…