Zıtların birliği… Hayat enerjisinin iki kutbu… ‘Yin’ evrenin, dişil, pasif, karanlık, gizemli, yersel tarafını meydana getirir; ‘Yang’ ise pozitif, aktif, eril, ışıklı, göksel tarafını…
Fakat bu ikilik hayatı; siyah–beyaz/ doğru–yanlış/suçlu–suçsuz/ /Madde–enerji/ruh–beden/ ilkel–modern/güzel–çirkin/ inanan–inanmayan/neden-sonuç/biz-öteki/ gibi kabaca ikiye ayıp yorumlamaya çalışan batılı bakışın, rasyonel ikiciliği (dualist) türünden altı çizilmiş bir ikilik değildir. Bu zıtlık, ışığın hem dalgacık, hem parçacık özelliği gibi; iki ayrı ‘bir’in birbirinin içinden geçerek, birbirini dönüştürdüğü; üçüncü, dördüncü… durumlara yol açtığı bir zıtlıktır.
Yin–Yang’ın çıkışı, bilinen yazılı en eski felsefi kitap olan I ching (Değişimler Kitabı- M.Ö 2852-2738) e kadar uzanır. Kitap, doğadaki zıt enerjilerin dönüşümünden yola çıkarak, şiirsel metinlerle, insan hayatını, özel bir teknik kullanarak yorumlamaya çalışmaktadır. Bu metinler eğlenceli bir şaşırtma içinde ön-yargılarımızı alt-üst etmektedir. Ayrıca, kitap ahlakçılık ve ahlaksızlık dışında, bize hayatın kendiliğinden ahlakının ipuçlarını vermektedir.
Yang enerjisi gökten aşağı akarak bedene girer, Yin enerjisi de topraktan yukarı doğru bedenin içinden geçerek akar. Yin–Yang enerjisi insan bedenin göbek bölgesindeki Hara noktasında buluşur ve buradan da sinir sistemi kanallarıyla bütün bedene yayılır.
Bu yüzden, mideye beynin kalbi denir.Yüzde büyük bir çoğunlukla psikosomatik nedenlerden çıkan hastalıklar, önce midemizi etkiler, daha sonra da organlarımızın zayıf bir bölgesinde boy gösterir… Eğer çeşitli zihin ve beden disiplinleriyle bağışıklık sistemimizi güçlendirmezsek önce sinir sistemimiz bozulur, sonra hormon dengemiz… Bedenimizdeki kararlılığı sağlayan hormon dengemizin bozulmasıyla ülserden, kansere…şekerden, yüksek tansiyona kadar bir çok hastalığa yakalanırız.Eğer genetikten, çevre ve de beslenme tarzımızdan gelen hatalar da varsa, bütün bunlar o hastalığı tetikler… Sağlıklı insan henüz hasta olmadığını sanan insandır. Hastalık mikropları çok önceden bedenimize yerleşir. Antikorlar bu mikroplarla günlerce ya da yıllarca mücadele eder… Biz kendimizi sağlıklı sanırız. Fakat yaşam ve beslenme biçimimiz yanlışsa birden bakarız ki fıtık, şeker hastası ya da ömür boyu hipertansiyonun esiri olmuşuz. Klasik tıp lokal tedavi uyguladığı için bir yerimizi iyileştirirken bir başka organımızı hasta eder. Hastalanan bir insana bütünsel bir tedavi uygulanmadıkça o hasta her an başka bir hastalığa yakalanabilir…
Bu yüzden, mideye beynin kalbi denir.Yüzde büyük bir çoğunlukla psikosomatik nedenlerden çıkan hastalıklar, önce midemizi etkiler, daha sonra da organlarımızın zayıf bir bölgesinde boy gösterir… Eğer çeşitli zihin ve beden disiplinleriyle bağışıklık sistemimizi güçlendirmezsek önce sinir sistemimiz bozulur, sonra hormon dengemiz… Bedenimizdeki kararlılığı sağlayan hormon dengemizin bozulmasıyla ülserden, kansere…şekerden, yüksek tansiyona kadar bir çok hastalığa yakalanırız.Eğer genetikten, çevre ve de beslenme tarzımızdan gelen hatalar da varsa, bütün bunlar o hastalığı tetikler… Sağlıklı insan henüz hasta olmadığını sanan insandır. Hastalık mikropları çok önceden bedenimize yerleşir. Antikorlar bu mikroplarla günlerce ya da yıllarca mücadele eder… Biz kendimizi sağlıklı sanırız. Fakat yaşam ve beslenme biçimimiz yanlışsa birden bakarız ki fıtık, şeker hastası ya da ömür boyu hipertansiyonun esiri olmuşuz. Klasik tıp lokal tedavi uyguladığı için bir yerimizi iyileştirirken bir başka organımızı hasta eder. Hastalanan bir insana bütünsel bir tedavi uygulanmadıkça o hasta her an başka bir hastalığa yakalanabilir…
Bizi hasta olduktan sonra, bir çok yan etkisi olan ilaçlarla ve kemoterapi ile tedavi etmeye çalışan klasik tıbba karşılık, doğu tıbbı insanın hastalığa yakalanmaması için çalışır. Bu yöntem en azından daha ekonomik değil midir? Yin–Yang enerjisinin farkındalığı içinde yapılan yoga da yaşadığımız anı esnetir. Az saniyemiz çok saniye, az dakikamız çok dakika olur. Düzenli yapılan hareketlerle kaslar açılır, beden esner ve hareketler bedenin hoşuna gitmeye başlar. Doğada esnek olan bitki ya da hayvan ne tür bir canlı olursa olsun güçlüdür. Katı olan, dışardan güçlü gibi gözükse de, hareket yeteneği fazla olmadığından, kendi içinde yıpranır, çürür ve birden kırılır. Metallerde buna madde yorulması denir.
Yin–Yang sürekli kendi içinde gel-gitler yaşar. Ama birbiriyle bağını hiçbir zaman koparmaz.. İki’nin birleşimi bir üçüncü durumu ortaya çıkartır…Bu da sezgisel bilgideki aydınlanmanın esrik duygusudur…Hayatın soluğudur…
Her insan, hem Yin hem Yang özellikler taşır. Bunlardan birisinin ağır basması onun yapısını oluşturur. Fakat insan zaten fazla olana ayrıca bir ağırlık verirse, her şeyde olduğu gibi denge bozulur .Yalnız Yin’e ya da yalnız Yang’a ağırlık vermek, bizi bazı renklere kör eder.’Gör’ olma şansını kaçırır, hayatla ve insanlarla empati kuramayız… Yani kendimize başkalarının gözünden bakamayız. Telepati yeteneklerimiz azalır, çünkü sezgilerimiz körelir… Artık yeni bir olay ya da mucizevi bir rastlantı karşısında şaşırmaz oluruz.
Bu tekdüzelik, bu çeşitsizlik kişinin sempatisini de kaybetmesine neden olur, duygusallığı artar, duyarlılığı azalır. Aşırı duygusallık, insanın kendisine ve başkalarına zarar verir. Duyarlılığı azaldığı içinde yanağını yalayan rüzgarı hissetmez olur.
Bu tekdüzelik, bu çeşitsizlik kişinin sempatisini de kaybetmesine neden olur, duygusallığı artar, duyarlılığı azalır. Aşırı duygusallık, insanın kendisine ve başkalarına zarar verir. Duyarlılığı azaldığı içinde yanağını yalayan rüzgarı hissetmez olur.
İşte yoga,
empati-telepati-sempati üçgenini, zihin-beden-ruh üçgeniyle eşleştirerek sezgisel ve kişisel devrimin yollarını açar.Bu arada Yin ve Yang birbirleri içinden akarak yollarına devam eder…
empati-telepati-sempati üçgenini, zihin-beden-ruh üçgeniyle eşleştirerek sezgisel ve kişisel devrimin yollarını açar.Bu arada Yin ve Yang birbirleri içinden akarak yollarına devam eder…
Aynı toprağın içinde akan ırmak, denizin içinde yüzen balık gibi….
Doğadaki temel elementler olan; toprak, sıvı, ateş, metal, hava ve tahta gibi elementler
arasındaki dengenin bozulmasının yol açtığı ekolojik tahribatı adım adım izliyoruz. Kendisini doğanın efendisi olarak gören insanoğlu, kendi bedenin de bu elementlere ihtiyacı olduğunu unutmuş gözükmektedir. Hayat enerjisinin iki kutbu olan Yin–Yang da, bütün bu elementleri kendi içinde dönüştürerek değişimi sağlamaktadır. İşte yoga içimizdeki evrensel enerjinin galaktik sarmal dönüşünün önündeki engelleri temizler. Bu da bedendeki enerji merkezlerine yönelik asanalarla ve nefes çalışmalarıyla olur. Çünkü sağlıklı bir gezegen, ancak, zihnen-bedenen-ruhen sağlıklı insanlarla mümkündür.
arasındaki dengenin bozulmasının yol açtığı ekolojik tahribatı adım adım izliyoruz. Kendisini doğanın efendisi olarak gören insanoğlu, kendi bedenin de bu elementlere ihtiyacı olduğunu unutmuş gözükmektedir. Hayat enerjisinin iki kutbu olan Yin–Yang da, bütün bu elementleri kendi içinde dönüştürerek değişimi sağlamaktadır. İşte yoga içimizdeki evrensel enerjinin galaktik sarmal dönüşünün önündeki engelleri temizler. Bu da bedendeki enerji merkezlerine yönelik asanalarla ve nefes çalışmalarıyla olur. Çünkü sağlıklı bir gezegen, ancak, zihnen-bedenen-ruhen sağlıklı insanlarla mümkündür.
Önce insanın bağışıklık sistemi bozuldu, sonra insanlığın… Şimdi de doğanın bağışıklık sistemini bozuyoruz. Bir sıcak, bir soğuk. Aynı anda dört mevsim yaşar olduk. Doğa nezle oldu-olacak. Bir hapşırırsa doğa, haklı-haksız demeden bizi nereye savurur bilinmez… ?
Bir an ekonomik-siyasi-şahsi hesap kitapları bırakalım ve ‘Olmakta Olan Şey’ e…