İnsanlık, binlerce yıl önce gezegenin dört köşesinde şamanik bir dönem yaşadı. Bu dönemde, insanlar için değişik boydaki titreşimleriyle doğadaki en küçük birim bile canlıydı. İşte bu sezgisel bakış, yoganın da çıkış kaynağıdır.

Şamanların, hayatın ve canlılığın 5 temel elementini içinde barındıran toprak-su-ateş-hava ve ağaçla kurdukları sezgisel ilişki onların yaşama biçimiydi.

Ağaçlara, toprağa, geyiklere, nehirlere, dağlara kendi arkadaşları gibi yaklaşarak onları koruyan şamanlar ve kızılderililer nefesle-sesle -ritmle, doğayla birlikte, dansettiler şarkı söylediler.

İşte yoganın sekiz kolu ; bir ağacın gövdesi, dalları, yaprakları ve meyvesinin küçük bir tohumda saklı olması gibi;

insanın içinde açan hürriyet çiçeği
lotuse giden yolun merdivenleridir.

Bugün bilim insanları, bir lotüs çiçeği gibi iç içe olan evrenlerin içindeki; galaksileri yıldızları; değişik titreşimlerde, gözle görülemeyen yüksek boyutta esnek iplikçiklerden meydana gelen bir dokunun bir arada tuttuğu fikrine yaklaşmaktadır. Bilim adamları, etkileri görülen kendisi görülmeyen bu dokuya kara madde demektedir.

Binlerce yıl önceki canlıcı sezgisel bakış, binlerce yıl sonraki bilimsel bakışla neredeyse eşleşmektedir. Her konuda ve alanda büyük bir bilgi kirliliğinin yaşandığı çağımızda, üstü tozla örtülen kaynak, hayatın nefesindeki rüzgarla ortaya çıkmaktadır.

İnsanın tahakkümü altındaki havanın,denizlerin, ormanların özgürleşmesi için…
Belli insanların tahakkümü altındaki insanlığın özgürleşmesi için…
Dansla, şarkıyla, şiirle…En büyük sanat olan yaşama-yaşatma sanatıyla…

İlk insanlarda içgüdüsel olarak görülen,‘öteki’ korkusundan kendimizi kurtararak…

Çocukluğumuzun ve çocukların ‘uçurum çukuruna’ düşmemesi için; ondan-bundan şikayet, entrika-dedikodu yerine, kendi mahallemizdeki çukuru kendimiz kapatalım…